Bu hususta mesai harcadığımızda karşımıza ilk olarak Yemen’in Zuruayn (Zülkelâ) soyundan bir Yahudi iken sonradan Müslüman olduğu rivayet edilen Kab el Ahbar (551-652) çıkmaktadır. Ebu Hureyre, Abdullah bin Amr, İbni Ömer, İbni Abbas gibi şahıslara da ders vermiş olduğundan önce bu kişiyi tanımakta fayda var. Ebu Hureyre’den önce hocası Kab hakkındaki rivayetlere bakalım…
Kab el Ahbar’ın adının geçtiği rivayetlerin en uçuk hadisleri oluşturması hemen dikkat çekmektedir. Kimin döneminde Müslüman olduğu bile netlik kazanmamıştır. Ali (
16) mi? Ebu Bekr (17) mi? Hatta Ömer (18) mi? Yahudi bir din âliminin oğlu olan bu kişinin sonradan Müslüman olduğu rivayeti kulağımıza hoş gelebilir; fakat İsrailiyatı rivayet yoluyla dinimize en çok sokan kişi olmasını da dikkate almak gerekir. Bazı âlimlerimizin(!) dediğine göre bile Tevrat’ın henüz tahrif edilmemiş bir nüshasına sahip olan Kab, bu nüsha sayesinde kendi kitaplarında mevcut bulunan sahih ve uydurma haberler hakkında bilgi sahibiymiş ve hangilerinin doğru veya yanlış olduğunu ayırabiliyormuş. Bu bilgilere dayanarak, son Peygamber hakkında bilgi sahibi olduğundan kendisini görmediği halde iman etmiş. Risale-i Nur bile onun hakkında “Beni İsrail’in allamelerinden” (19) diyor. Hatta Tevrat’ın tahrif edilmemiş yegâne nüshasının babasından kendisine kaldığı ve bu nüshaya dayanarak yorumlarda bulunduğu belirtilir. Derler ki, Kur’an-ı Kerim ayetleriyle ilgili yaptığı bazı yorumlar hadislere uygun olduğundan sahabelerin dikkatini çekmiş ve uygun bulunanlar tasvip edilmiş. İyi de hangi sahabe? Biz sahabenin sadece Resulullahın en yakın arkadaşları olan kimseler olduğuna inanıyoruz. “Sahabe” “sahib”lenecek kadar yakın arkadaştır; her derdini sahiplenir; sırdaştır; en samimi arkadaştır. Biz Resulullahı her gören müslümanın sahabe olduğuna da cennete gideceğine de kefil olamayız. Resulullahı çok nadiren gören bir Müslüman ziyaret için gelse, onu her gün gören bir sahabesine soracaktır. İşte sahabe farkı buradadır. Onu her gören müslümanın sahabe olacağı savı tatmin edici değildir. Çünkü onu her gören Müslüman herkesin örneği anlamına gelmiyor. Birbirlerinin kanını akıtabiliyorlar; canını alabiliyorlar. Resulullah adına hadis uydurabiliyorlar. Kur’an’da Resululahın ümmetine olan uyarılar boşuna değildir. Şöyle düşünün: Ancak o bilebilir diye siz birini arasanız onu kime sorasınız? Elbette sahabesine sorarsınız. Bu kadar basit. Ama hala bunu halledemeyip de işi şansa bağlayanlar var. Neymiş? Müslümansın ya, bir kere bile görsen şansa bak, tamamdır sahabesin. İlgili menkıbelere bakarsanız, şanssız Veysel Karani peygamberi ziyarete gitmiş göremeyince sahabe olamamış. Gölgesini bile görse sahabe olacakmış. İyi de Resulullahın hiçbir derdini dinlememiş, hiçbir derdine merhem olmamış biri onun yüzüne saatlerce baksa neye yarardı? Yazık bu mantığa. Bir iş şansa bağlanıyorsa bilin ki o iş batıldır. Çünkü Allah adildir. Anlayana bu kadar kâfi…
Madem sahabe konusunu anladık şimdi bir daha düşünelim… Kab’ın babasından kalan Tevrat’ın tahrif edilmemiş nüshasına dayanarak yorumlarda bulunduğunu ve Kur’an ayetleriyle ilgili yaptığı bazı yorumların hadislere uygun olmasından dolayı sahabelerin dikkatini çektiğini ve uygun bulunanların tasvip edildiğini söylemiştik. Fakat bu ifade diğer taraftan uygun bulunmayan yorumların ise tasvib edilmediğini de akla getirmelidir. Öyleyse uygun olanın da olmayanın da karıştığı bir kaynağa ne kadar güvenebilirsiniz? Bu uygunluk haberleri de hep rivayettir. Onun leyhinde ya da aleyhinde hiçbir rivayetin imani değeri yoktur; fakat ilmi değeri vardır. Resulullahla ilgili aktardığı bilgiler muhtelif İslam kaynaklarında zikredildiği gibi, Tevrat’tan göstermiş olduğu bazı nakiller Risâle-i Nur’da da mevcuttur. Zaten naklettiği şeylerden vazgeçmediği takdirde Medine dışına sürülmekle tehdit edildiği de ifade edilmektedir (
20). İbn Mesud rivayetlerinde yer verdiği bazı hususlardan dolayı Kab’ı eleştirmiştir (21). Sahabe arasında Kab’ın rivayetlerine karşı olumsuz tutum ortaya koyan başka isimlerin de bulunduğu zikredilmiştir (22). Kab, İsrâiliyata dair rivayetleri ve bazı sahabelerin onun hakkındaki beyanları dikkate alınarak müelliflerce eleştirilmiştir. M. Reşîd Rızâ, Kab’ın bu tür rivayetleri İslâm’a soktuğundan söz ederken kulluk tezahürlerinde de samimi olmadığını söyleyerek onun bu tarafının pek çok hadisçiye gizli kaldığını ileri sürer (23). Kab’ı sika kabul eden âlimleri yanılıp aldanmakla suçlar (24). Reşîd Rızâ’nın bu yaklaşımını Ahmed Emîn ve Ebû Reyye gibi müellifler daha da ileri götürmüşlerse de Kab’ı bu eleştirilere karşı savunanlar da olmuştur (25). Kötüleyen de olmuş öven de (26). Ne herkesi memnun edebilirsiniz ne de herkesi kandırabilirsiniz. Tahrif edilmemiş olduğuna inandıkları bir Tevrat sayfasından hadisler için istifade ediliyor (27). Kab demiş ki: “Babam bana Tevrat’tan bir kitap yazmış ve onunla amel etmemi söylemişti. Diğer kitapları da mühürlemiş, mühürlerini açmamam konusunda benden kesinkes söz almıştı. İslam'ın doğuşunu görünce, kendi kendime ‘belki de babamın benden gizlediği birtakım bilgiler var’ diyerek mührü açıp diğer kitapları okudum. Böylelikle Muhammed ve ümmetinin vasıflarını orada bizzat gördüm ve şimdi gelip Müslüman oldum” (28).
Rivayetlerin magazinel olmaları, sünnetullah’a muhalif ve Kur’an’la alakasızlıkları ister istemez soru işareti oluşturur. Ebu’l-Ferec İbnu’l-Cevzî’nin “Fezâʾilu’l-Ḳuds”u ile Ziyâeddin el-Makdisî’nin “Fezâʾilu Beyti’l-Maḳdis”indeki tarihî bilgilerin, Kisâî’nin “Kısasu’l-Enbiyâ”, Sa’lebî’nin “Arâʾisu’l-Mecâlis”indeki nebilerle ilgili rivayetlerin, Ezraki’nin “Aḫbâru Mekke”sinde Mekke tarihi, İbnu’l-Esîr’in “El-Kâmil”inde mahlûkatın yaratılması ve nebiler hakkında verilen bilgilerin, ayrıca Mutahhir b. Tâhir el-Makdisî’nin “El-Bed’ ve’t-Târîḫ”, İbn Haldûn’un “Kitâbu’l-İber ve Dîvânu’l-Mubtede’ ve’l-Haber”indeki bilgilerin bir kısmı Kab’dan rivayet edildiler (
29); ancak çok uçukturlar. Brockelmann, Kab el-Ahbâr adına uydurulan “Ḥadîsu Ẕilkifl”den (30), Ziriklî de “Sîretu’l-İskender” adlı iki cilt hacmindeki bir eserden söz eder. “Kitâbu Kâ’bi’l-Aḥbâr” adlı eser de Kab el-Ahbâr’a nisbet edilen rivayetlerden oluşur (31). Kab el-Ahbâr hakkında “Israel Wolfensohn Ka’b el-Aḥbar und seine Stellung im Ḥadit und in der Islamischen Legendenliteratur” adıyla bir doktora tezi hazırlamış (32), Muhammed Ali Ebû Hamde “Fi’l-Ubûri’l-Haḍârî li’l-Mektebeti’l-Arabiyyeti’l-İslâmiyye: El-Kitâbu’s-Sânî: Kâ’bu’l-Aḥbâr” (Amman 1991) adlı çalışmasında onun hakkındaki görüşleri derlemiş, Moshe Perlmann da “Ḳıssat’u İslâmi Kâ’b el-Aḥbâr” adlı bir risâleyi “A Legendary Story of Ka’b al-Aḥbar’s Conversion to Islam” (33) ve aynı konudaki diğer bir rivayeti de “Another Ka’b al-Aḥbar Story” adıyla yayımlamıştır (34).
KAYNAKLAR:
16. Vâkıdî, Muhammed b. Ömer (1505), Kitâbü’l‐Meğâzî (I‐III), thk. Marsden Jones, Beyrut 1984, III, 1082‐1083.
17. Zehebî, Teẕkiretü’l-ḥuffâẓ, I, 52; İbn Hacer, Tehẕîbü’t-Tehẕîb, VIII, 438-439; İbnü’l‐Kayserânî, Muhammed b. Tâhir (1113), Tezkiretü’l‐Huffâz (Etrâfü Ehâdîsi Kitâbi’l‐Mecrûhîn li İbni Hibbân) (I‐IV), thk. Hamdî Abdülmecîd İsmaîl es‐Selefî, Riyâd 1994, I, 52; İbn Hacer el‐Askalânî, Ahmed b. Alî (1448), Tehzîbü’t‐Tehzîb (I‐XIV), Beyrut 1984, VIII, 438‐439.
18. Kandemir, M. Yaşar, Ka’b el‐Ahbâr, DİA. XXIV, 1‐2; Encyclopedia Judaica (EJ.), I‐XVIII, Jerusalem 1996, Ka’b al‐Ahbâr, X, 488; Mahmud Ebu Reyye, “Muhammedi Sünnetin Aydınlatılması”.
19. Mektubat, s. 167.
20. Ebû Zür’a ed-Dımaşki, I, 544; Ebû Nuaym, V, 374-375.
21. Kurtubî, XIV, 357.
22. Müsned, II, 486; Mes’ûdî, II, 348-349; İbn Hacer, el-İṣâbe, III, 316.
23. Tefsîrü’l-Menâr, VIII, 449.
24. Remzi Na’nâa, s. 169-170.
25. Bknz. M. Hüseyin ez-Zehebî, s. 95-104; M. Acâc el-Hatîb, s. 317-330; Muhammed b. Muhammed Ebû Şehbe, s. 100-105.
26. Bknz. M. Yaşar Kandemir; “Kâb el-Abhâr”, TDVİA. 24. c. s. 2.
27. Bknz. Ebû Nuaym, Ḥilye, VI, 18-19, 32-35.
28. İbn Sa’d, Ebû Abdillah Muhammed (845) et‐Tabakâtü’l‐Kübrâ (I‐VIII), thk. Muhammed Abdulkadir Ata, Beyrut 1990, VII, 309; İbn Hacer, Tehzîbü’t‐Tehzîb, VIII, 393.
29. M. Ali Ebû Hamde, s. 74-83, “Fi’t-teẕevvuḳi’l-cemâlî li-Hemziyyeti Ḥassân b. S̱âbit ḥavle fetḥi Mekke”, Ürdün 1988; 1997 yılı, İstanbul, TDV İslâm Ansiklopedisi, c.16, no:399-402.
30. Bulak 1283; Carl Brockelmann, Geschichte der Arabischen Litteratur, Suppl., I, 101.
31. Süleymaniye Ktp., Hacı Mahmud Efendi, nr. 4923.
32. Frankfurt, 1933; Bu madde ilk olarak 2001 senesinde İstanbul'da basılan TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 24. cildinde, 1-3 numaralı sayfalarda yer almıştır.
33. The Joshua Starr Memorial Volume, New York 1953, s. 85-97.
34. The Jewish Quarterly Review, XLV (Philadelphia 1954), s. 48-58.
Yorum yazarak Bizim Yaka Kocaeli Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Bizim Yaka Kocaeli Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Bizim Yaka Kocaeli Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Bizim Yaka Kocaeli Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Bizim Yaka Kocaeli Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Bizim Yaka Kocaeli Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Bizim Yaka Kocaeli Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Bizim Yaka Kocaeli Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.