Erbakan Hocanın adeta bir yandan Rumlarla diğer yandan içimizdeki taklitçilerle uğraştığı fakat askerlerle müzakere yaparak çok iyi anlaşıp Pazar sabahı ateşkesi önledikten sonra, ikinci günün akşamı Pazarı Pazartesiye bağlayan akşam tekrar ateşkes için geldiklerinde, “Bütün dünyayı karşımıza alıyoruz” diyerek karşı çıkması tarihi bir hamedir. Onlar ne derlerse desinler, Erbakan Hoca, “Biz askerin durumuna bakarız, bizim kendi ordumuzun durumuna savunabilecek bir yere geldi mi buna bakarız” dedi. Onlar, “Efendim ben askerlerle konuştum böyle bir durum olduğunu söylüyorlar” deseler de Erbakan Hoca işin peşini bırakmayıp der ki: “O halde müsaade ederseniz bende bir konuşayım.”
Bakanlar Kurulu’ndakiler beklerken çıkıp Genel Kurmay Başkanlığı’na gitti. Sancar Paşa orada harekâtı takip etmektedir. Kendisinden malumat rica eder. Sancar Paşa der ki: “Biz G-5 hedeflerine vaktinden önce ulaşırız. Sizden ricam şudur: Ateşkesi yarın saat 5’ten önce ilan etmeyin. Çünkü biz 5’te askeri bakımdan G-5 hattını tutmuş olacağız. Zaten harekâtın birinci kısmı buydu. Ondan sonrada ikinci kısmını yapacağız?”
Rahmetli Erbakan Hocamız dönemin Genelkurmay Başkanı rahmetli Semih Sancar Paşa’ya der ki, “…Bakınız biz ateşkes kararı alabiliriz MSP kanadı olarak. Bu kararın alınmasına gücümüz yetiyor. Ama tekrar ikinci harekâtın başlatılması için emir vermeye tek başımıza gücümüz yetmiyor. Onun için ben sizden asker olarak bir söz istiyorum. Ne yapıp ne edip ikinci harekâtı devam ettireceksiniz. Burada tutunmanız zaten mümkün değil. Genel Kurmay Başkanına durumun ne kadar kötü ve önemli ve kritik olduğunu izah ettim.”
Ecevit o gün saat 5’e kadar beklemeyip saat 11: 00’de ateşkesi açıkladı! Bundan dolayı da çok büyük bir kayba uğradık! Çünkü sonradan yapılan tespitlere göre anlaşıldı ki, biraz daha zamanımız olsa Lefkoşe’nin tümü bugün kontrolümüzde olacağı halde Ecevit sırf erken ateşkes ilan ettiği için Lefkoşe’nin bir kısmını kaybetmişiz. Hava alanını tekrar savunmaya başladılar. Lefkoşe’deki TRT’yi de kontrolümüz altına alabilirdik; bu yüzden alamadık. Sancar Paşa’nın ricası böylece çiğnenmiş oldu. Daha büyük bir başarı baltalandı. Erken ilandan dolayı askerlerin söylediği tavsiyeye uyulmadı. Hâlbuki Bakanlar Kurulu kararında bu şart alındığı için Erbakan da Ecevit’ten bu gafı beklememişti.
Erbakan Hocam bunları üzüntüyle anlatırken tarihi bir ifade kullanmıştı: “Bizim Milli Görüş olarak Kıbrıs Barış Harekâtı’ndaki hedefimiz bütün Kıbrıs’ın tamamını kontrolümüz altına almaktı!” Sonra da şu çok mühim tarihi açıklamayı yaptı: “Bunun (Kıbrıs’ın tamamını almak istememizin) da birkaç önemli sebebi vardır. Bunlardan bir tanesi biz garantör devlet olarak bu harekâtı yapıyorduk. Bizim garantimiz Kıbrıs’ın tümü üzerindedir. Öyleyse Kıbrıs’ın tümü üzerinde can güvenliğini sağlamamız bizim vazifemiz. Bütününü aldığımız zaman Ada’nın savunması çok daha kolaydır bugünküne nazaran. İkincisi Rum tarafında da birçok kardeşimiz var. Orada köylerde katliamlar oluyor. Biz adanın bir kısmını kontrolümüz altına alıp öbür kısmını kontrolümüz dışında bırakırsak burada katliamlar hatta intikam için daha da şiddetle devam eder. Bundan başka bizim pazarlık marjımız olacak yani biz daha o harekâtı yaparken hedefimiz adanın tamamına sahip olmak değil. Bizim kısmı ayıralım, huzur istiyoruz. Rumlar başka yerde yaşasın, biz başka yerde yaşayalım. Ancak bunu Rumlara kabul ettirmek için tamamında görevimizi yapalım sonra kabul edersiniz çekiliriz. Kabul etmezseniz çekilmeyiz diyelim.”
Yine demişti ki: “Hiç şüphesiz Kıbrıs’ın tamamının alınması ile yarısının alınması arasında hiçbir fark yoktu. Çünkü dış dünya Türkiye’ye zaten hiçbir noktada hiçbir sebepten dolayı insaf göstermiyordu ki.”
Erbakan Hocam ikinci harekâtın yapılmasını istedi. Coğrafi taksimat esas alınacaktı. İkinci harekât mutlaka başlamalıydı. Ve bin bir uğraşmalar neticesinde ikinci harekât başladı. İkinci harekât bir yandan durdurulmaya çalışılırken Erbakan da diğer yandan ısrarla o hedeflere ulaşılmasını ısrarla isterken, “En azından Larnaka mutlaka alınmalıdır” diyordu. Ne var ki sonradan Erbakan’dan gizlice, Larnaka’yı almak üzere giden Kuvvet Komutanımıza, “Hayır gitmeyin, geri dönün…” diye emir veriliyor. Bu emrin arkasında baskılara direnemeyecek biri yani Ecevit vardı. Bunu sonradan anlaşıldı. Bunu öylesine gizlice yaptılar ki Paşalarımız iyi niyetli olarak Ecevit’in de bulunduğu aynı ortamda Erbakan Hoca’ya bile, “Sayın Erbakan bizi Larnaka yolundan çevirmeseydiniz çok daha iyi olacaktı” demesinler mi? Erbakan hayretle Ecevit’i işaret ederek, “Bak işte kendisi burada. Biz çevirmedik, o çevirmiş demek ki. Bunu da burada tespit etmiş oluyoruz…” demişti. Bunu neden Erbakan’a dediler biliyor musunuz? Çünkü Erbakan’ı da bu gafletin içinde sandılar. Böylece komutanlar da Erbakan’ın Ecevit’e dönüp kendisinden gizlice neler olup bittiğini sorgulaması sayesinde gizlice çevirme emrinin Ecevit tarafından verildiğini sonradan anlamış oldular… Kim beklerdi ki meşru bir Başbakan kalksın da ortağı ile yapmış olduğu kritik ve hatta milli bir akdi gizlice bozsun?.. En az Erbakan kadar sadık olduğumdan bu mesele canımı öyle bir sıkmıştır ki en az Ecevit kadar nazik olduğumdan içimden geçeni burada yazamıyorum…
Hal böyleyken sonra da kalkıp Ecevit’e bir de Fatih’lik yakıştırması yapacaksınız öyle mi? Neden bu millete bunu yaptınız? İngiltere mi sizin ülkeniz? Rum musunuz? Yunan mısınız? İngiliz misiniz, nesiniz? Bu milleti kartel medyanızla nasıl da yıllarca avutup kandırdınız?..
Konumuzu Erbakan Hocamızın Siyonist projenin Kıbrıs’ı çok önemli bir adım olarak görmesiyle alakalı olan çok mühim şu tespitiyle bağlıyorum: “Hiç şüphesiz Büyük İsrail Projesi’dir, Büyük Ortadoğu Projesi dediğiniz, yani arz-ı mev’uddur. Arz-ı mev’udun İsrail’e bağlanması ve dünya hâkimiyetinin tesis edilmesidir. Bunun bağlanması yetmiyor, emniyeti de sağlanmak isteniyor. Bunun için ta Fas’tan Afganistan’a kadar bütün bu bölgenin kontrol altına alınması lazım. Bu kontrolde de İsrail’in en yakın destek merkezinin Kıbrıs olması öngörüldüğü içindir ki, Kıbrıs’a çok büyük önem verilmektedir. Otuz yıldan beri, ille Kıbrıs, Kıbrıs, Kıbrıs; Kıbrıs demelerinin temelinde yatan sebep budur.”
Kaynaklar: “32. Gün” Mehmet Ali Birand, Ağustos 1990 röportajı. Ayrıca İngiltere’de Arapça yayınlanan Eş-Şarku’l Evsat Gazetesi röportajı, 3822-23-24 no’lu sayıları. Ayrıca TV 5’te Mustafa Kurdaş ile 25.03.2004 tarihli röportaj).
Not: Bu yazı sosyal medyada merhum Ecevit’in vefat yıldönümünde merhum Erbakan Hoca’ma atılan iftiralara karşı savunma amacıyla hazırlanmış olup “KIBRIS’A ÇIKARTMA KARARINI ERBAKAN VERDİ” isimli makalemizin devamıdır.
Yorum yazarak Bizim Yaka Kocaeli Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Bizim Yaka Kocaeli Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Bizim Yaka Kocaeli Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Bizim Yaka Kocaeli Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Bizim Yaka Kocaeli Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Bizim Yaka Kocaeli Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Bizim Yaka Kocaeli Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Bizim Yaka Kocaeli Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.